- Ersin Sınay
Kısmen-Konuşan (Semi-verbal)
Benim konuşmak ile ilişkim hiç konuşmayan veya yüzde yüz konuşanlardan oldukça farklı
çünkü ben görünürde konuşabilen biriyim ve bu herkesin benden sürekli aynı şekilde
konuşabilmemi beklemesine sebep oluyor.
Otistiklerde konuşma yetisi her zaman güvenilir bir iletişim aracı değildir. Hatta otistiklerin çoğu
kısmen konuşan (semi-verbal) olarak adlandırılabilecek durumdadır. Yıllarca beynimin konuşma
ile derdi nedir anlamaya çalıştıktan ve araştırdıktan sonra ben de kısmen konuşan (semi-verbal)
olduğumu farkettim.
Konuşmaya başlamam gecikmemiş olsa da, sadece başkalarının söylediklerini tekrar ederek
(ekolali) ile iletişim kuruyormuşum. Annem bunu hiç garipsemediği için değiştirmek adına
üzerime gitmemiş. Benimle iletişim kurabiliyor olması onun için yeterli olmuş. Sadece ekolali ile
iletişim kurma durumu ne zaman son buldu bilmiyorum, ama şuan bir yetişkin olarak halen
ekolali yapıyorum, sadece farklı şekillerde.
Benim beynimdeki konuşma mekanizmasına ve kelime hazneme her zaman ve yüzde yüz
erişimim yok. Spontane konuşmak güçlü yanlarımdan biri değil üstelik. Sürekli aynı kelime ve
cümleleri tekrarlarım ve başkalarından cümleler kaparım.
Konuşacağım şeyleri sürekli çalışırım, kendimle sohbet ederim ve bu sohbet metinleri beynimde
konuşma ve kelime dağarcığı kısımlarından ayrı bir rafa kaldırılır. Bu nedenle bunlar hakkında
konuşurken o kadar da sıkıntı yaşamayabilirim, bu da yine insanların yüzde yüz konuşur
olduğumu düşünmesine sebep olur.
Konuşurken beynimde gerçekleşen şeylerin nasıl hisler olduğunu anlatmaya çalışacağım;
bazen kelimelerimi kaybettiğimde ağzım da çalışmaz ve donup kalırım. O an konuşmayı
durdururum çünkü devam edemem. Aklımda söylemek istediğim şeylerin bir görüntüsü veya
hissi olsa bile bunları aktarabilecek hiç bir kelime veya ses çıkmaz ağzımdan. Bu kendisiyle
konuştuğum insanları rahatsız eder. Neden konuşmayı kestiğimi anlamazlar, ben de
anlatamam. Bu durumda vücudumda hafiften o konuşmaya çalışma baskısını hissederim,
kendimi zorlamak ise hiç işe yaramadı. Ama ağzımı kullanmamı gerektirmeyen bir iletişim
aracına sahip olsam hem o an ben kötü hissedip telâşlanmam, hem de karşımdaki durumu
anlayabilir.
Bazı zamanlarda kelime hazneme erişim olmasına ve ağzım çalışmasına rağmen, beynim
aktarmak istediğim şeylere uygun kelimeleri bana sağlamaz. Bu varolmayan kelimeler
uydurmama veya anlamsız konuşmama sebep olabilir. Kendisiyle konuştuğum kişilerin ise bana
aptal muamelesi yapmasına sebep olur.
Bazen söylediğim şeyleri doğru telaffuz edemem. Bu durumun beynim ile vücudum arasındaki
bağlantının zayıflığı ile alakalı olduğunu düşünüyorum.
Dışarıda insanlarla konuşmaya çalışırken, konuşma yetim genel olarak ciddi bir düşüşe geçer.
O zamanlar beynimde zaten var olan kelime ve konuşmaya erişemiyor gibi hissetmem. Sanki
zaten konuşmayı çok az biliyormuşum gibi olur. Sırf bu sebepten kendisiyle üç dört gün
geçirdiğim bir hanfendi beni yabancı zannetmişti.
Hassas olduğum duyusal şeylere maruz kalmak beynimin yavaşlamasına sebep oluyor. Dünya
hassas olduğum duyularla dolu. Bu sefer ne dinlediğimi anlayabiliyorum, ne cevap
verebiliyorum.
Bunlara ek olarak beynimi çok yorduğumda ve enerjimi tukettiğimde konuşmam genel olarak
ciddi şekilde düşüşe geçer.
Ben otistik biri olarak, yaşadığım her günün hemen ardından dinlenme ihtiyacı duyarım. Ama
hayat şartları buna asla müsaade etmez. Ilkokulda okuldan her gün döndüğümde kalan tüm gün
boyu uyuyacak kadar yorgun olduğum zamanları hatırlıyorum. Liseye başladığımda da kendimi
kaldırabileceğimden çok daha fazla yordum. Hiç ara vermeden, hiç uyumadan okula, işe
gittiğinizi düşünün; bir süre belki yapabilirsiniz ama belli bir zaman sonra vücudunuz izin
vermeyecektir. Ben de lisede bu yorgunluk dönemine girdiğimde konuşmamı çok ciddi oranda
kaybettim.
Nörotipiklere göre ayarlanmış toplumda yaşamak, kendimi bu şekilde sürekli tüketmek zorunda
kalacağım manasına geliyor. Gün sonu bile konuşmaya asla mecalim olmuyor. Bu da dışarıdan
konuşuyor gözüksem bile, bir otistik olarak ADiSe ne kadar ihtiyaç duyduğumu gösteriyor.
Rahatsız olduğum şeylere maruz kalırken konuşmak benim için çok zorlayıcı ve çaba sarfetmek
gereken bir şeye dönüşüyor.
Gün içinde duyu hassasiyetim arttığı için, konuşmamı yitirmesem bile kendi sesimi dinlemek
kafamı acıtıyor.
Tüm bu sebeplerden ötürü sadece ağzımdan çıkardığım konuşma ile tüm iletişim ihtiyaçlarımı
gidermeye çalışmak beni fazlasıyla yoruyor ve zorluyor.
Kendimi korumak, adına konuşmam beklenen ortamlardan kaçınıyorum. Konuşarak halletmem
gereken şeyleri yapmam gerektiğinde tam bağımsız olamıyorum. Yazılı kağıt okumayı reddeden
doktora annemle gitmek zorunda kalıyorum.
Eğer ki Adis ülkemizde yaygın olarak kullanılan bir şey olsaydı, yorgunluğum ve gerginliğim
ciddi oranda azalabilirdi. Tehlikeye düşersem veya polisle başım belaya girerse ne yaparım diye
korkmama gerek kalmazdı. Birileri ile iletişim kurmam gereken durumlarda tüm işimi kendi
başıma ve rahatlıkla halledebilirdim.
Insanlar bana saçma konuşan birisi gibi davranmazdı. Daha rahat sosyalleşebilirdim. Derslerde
sık sık söz alırdım.
Ben konuşmama engel olan şeylerden bazen veya bazı zamanlar ifadelerini kullanarak
bahsetsem bile, bunları her gün yaşıyorum. Ara sıra, nadir durumlarda veya gergin olduğum
zamanlarda yaşadığım bir şey değil. Her gün, hangi ortam olursa olsun bunları yaşıyorum ve bu
da her gün her ortamda farklı bir iletişim aracına ihtiyaç duyduğum anlamına geliyor.
